Er Yüce hain mi?

Ocak 14, 2008
Er Yüce hain mi?

6 Ocak tarihli Taraf Gazetesi’ni bir haftadır masamın üzerinde bekletiyordum.

Neden mi? Attığı manşet ve sorduğu sorular ile ilgili olarak medyanın tavrını izlemek için…

Gazete, Dağlıca baskınında esir düşen ve şimdi hakkında ‘müebbet’ hapis cezası istenen er Ramazan Yüce ile ilgili iddianamedeki suçlamaları ve savunmasını araştırmış, avukatıyla görüşmüş ve oradan çarpıcı sorular çıkarmıştı.

‘Askerileşmek’ yerine ‘hukukileşmeyi’ seçmiş bir ülkede olay yaratacak çok önemli bir gazetecilikti.

Birkaç yazar dışında çıt çıkmadı, medya neredeyse ‘üç maymunu’ oynadı…

***

Halbuki…

‘Müebbetlik soru’ manşetini atan önceki Pazar günkü Taraf gazetesi, ‘12 askerin şehit olduğu açıklanan Dağlıca ile ilgili hangi komutanın kime hesap verdiği bilinmiyor, bunun talep edilmesi bile tepki gördü ama baskında rehin alındıktan sonra tabur komutanına ‘neden yardıma gelmedin’ diye seslenen er Yüce için müebbet hapis isteniyor’ dedikten sonra çok vurucu on hukuk sorusu soruyordu:

1- ‘Askeri savcının hazırladığı iddianamede en ağır cezayı istediği Ramazan Yüce gerek ifadesinde, gerek avukatıyla görüşürken ‘Ben PKK’nın Dağlıca’ya baskın yapacağını dinledim, katırlarla geldiklerini termal kamerayla gördüm, hepsini rapor ettim’ dedi. Yüce’nin bu sözünü ettiği raporlar nerede?’

2- ‘Er Ramazan Yüce birliğin telsiz dinleme ve kestirme görevlisi ve günlük rapor vermek onun temel görevi, bu yüzden ‘Rapor vermedi’ denemez. Eğer gerçekten vermediyse, bu temel görevini savsaklayan bir er, çatışma günü bile nasıl hálá en kritik mevzideki en önemli görevde tutulmaya devam edildi?’

3- ‘Yalan söylediğinin anında belgeleneceğini bile bile ‘Ben PKK’nın gelmekte olduğunu bildirdim’ diyen telsizci er Ramazan Yüce’nin söylediklerini bu durumda gerçek kabul etmek doğal değil mi? Öyleyse böyle hayati bir istihbaratı veren bir askerin PKK’lı olduğunu ileri süren savcı ne kadar inandırıcıdır?’

4- ‘İddianamede er Yüce’nin PKK’lı olduğunun kanıtlarından biri olarak silahını kullanmamış olması gösterildi. O ise ifadesinde ‘Silahımla bir şarjör ateş ettim, ama sonra silah şişti’ dedi. Silah da ortada yok ve incelenemedi, o halde Yüce’nin silahını kullanmadığı, dolayısıyla PKK’lı olduğu nasıl ileri sürülebildi?’

5- ‘PKK’nın rehin aldığı ve şimdi yargılanmakta olan sanıkların hemen tümü cephanelerinin yetersiz, silahlarının arızalı olduğunu, çatışma sırasında namlularının şiştiğini söyledi. Savcı ise ‘Doğru değil, silahlardan biriyle 174 mermi atılmış’ demektedir. 174 mermi atılan bir silahın şişmesi doğal değil mi?’

6- ‘İddianamede yine Yüce’nin PKK’lı olduğunun kanıtı olarak bir süre önce arkadaşlarına ‘Ben sivilde dağa gideceğim’ dediği yazıldı. Bu kadar kritik bir görevdeki bir asker için bu suçlama inandırıcı mı? Bu nasıl rehavettir ki bunu söyleyen bir asker üstlerine bildirilmedi ve baskın anında bile o mevzideydi?’

7- ‘Sonradan, Dağlıca baskını sırasında çatışmanın 36 saat sürdüğü resmen açıklandı. Bu askerler o 36 saatin hangi diliminde teslim oldu? Eğer çatışmanın son anlarında teslim oldularsa bu doğal değil mi ve asıl sorulacak sorunun şu olması gerekmez mi: O saate kadar neden askerlerin yardımına gidilmedi?’

8- ‘Yok, askerler çatışmanın hemen başında ve er Ramazan Yüce’nin teşvikiyle teslim oldularsa ve dolayısıyla Yüce gerçekten PKK’lı ise, başına bunların geleceğini bile bile neden geri döndü? Bu kadar saf militanları olan PKK, bir tabur askerle korunan bir sınır tepesini kimseye farkettirmeden nasıl basabildi?’

9- ‘Şu soruyu sormak kamuoyunun hakkı değil mi: PKK’nın burnu dibindeki bir askeri time, saatlerce süren çatışmaya rağmen neden yardıma gidilmedi? Er Yüce ve öteki yedi asker, onları kurtarmaya gidildiği halde ‘Bizi kurtarmayın’ dedikleri için mi ‘vatana ihanet’e varan suçlamalarla karşı karşıyadır?’

10- ‘Bir süre önce İran’ın esir aldığı İngiliz askerleri çıkarıldıkları televizyonda bu sekiz askerden çok daha ‘yenmez yutulmaz’ şeylersöyledi ama dönüşte serbest kaldı. Devletlerinin saklamak istediği bir şey olmadığı için olabilir mi?’

***

Bu sorular karşısında pişkince susan medya dün Er Ramazan Yüce’yi ‘vatana ihanet’ ile suçlayan Tabur Komutanı’nın dava dosyasındaki ‘değerlendirme raporunu’ itina ile birinci sayfalara ya da gazetelerin mümtaz yerlerine taşımıştı..

Sivil mahkemenin kırk yıl verdiği Şemdinli sanığına askeri mahkemenin tahliye verdiği bir ülkede ‘hukuk’ diye yırtınmanın anlamı yok aslında ya…

Çünkü, buranın hukuku ‘komutan haklıdır’ hukuku.

Sınırın rahatlıkla geçildiği, koskoca taburun kolayca basıldığı, on iki askerimizin şehit edildiği, sekizinin alıp götürüldüğü bir baskının faturasının er Ramazan Yüce’ye yüklenmesi de bunu ispatlamıyor mu?

***

Vicdan…

Hukuk…

Ve gazetecilik kalmayınca ne denebilir?

Tek şey kalıyor:

‘Komutan ne söylüyorsa, vicdan da, hukuk da, gazetecilik de odur.’

Peki, bu toplum vicdanının bu kadar ‘dar’ bir yere sıkıştırılmasına razı olacak mı?

Hiç utanmayacak mı?

Mehmet Altan
14.01.2008
Star

Haber www.cevdet.net  sitesinden alıntılandırılmıştır


Türkiye, kafatası cumhuriyeti değil (?).mi??

Ocak 13, 2008
Türkiye, kafatası cumhuriyeti değil(?)

BU YAŞTAN SONRA BARİ ATMA-BU ADAMDAN POLİTİKACI OLURMU?????

CHP lideri Baykal, partiye yeni katılanlara rozet taktı.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘siyasi bilinç cumhuriyeti’ olduğunu belirterek, “Cumhuriyet’in özü, kimsenin kimliğini ortadan kaldırmaya yönelik değil, kimlikleri inkar etmek değildir.

Tam tersine kimliklere saygı anlayışı içinde bir millet inşa etme projesidir.” dedi. Baykal, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda açılan ‘Parti Okulu’nda ilk dersi verdi. Son dönemin tartışma konusu ‘kimlik’ üzerinde duran Baykal, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ırk, kan ve kafatası cumhuriyeti olmadığını vurguladı. Baykal, “Burada beraber yaşamayı ortaklaşa kararlaştırdığımız insanlar hangi inanç, hangi mezhep, hangi ırk ve hangi etnik kökenden gelirsek gelelim hepimiz eşit hukuka, eşit haklara ve eşit kurucu güce sahip olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin parçasıyız.” diye konuştu. Cumhuriyet projesinin 80 yılı aşkın süredir Türkiye’yi bugünlere getirdiğini ifade eden Baykal, son dönemde bazı sıkıntılar çıktığını kaydetti. Buna karşı herkesin büyük bir görev ve bilinç duygusu içinde olmasını istedi. Atatürk’ün ‘Bağımsız bir devlet kurmak üzere mücadele eden halka Türk milleti denilir.’ diyerek yola çıktığını aktaran CHP lideri, şu değerlendirmeyi yaptı: “Burada mücadele eden grubun içinde Arap’ı, Çerkez’i, Laz’ı var. Türk milleti tarifi, etnik ve ırki kimliklere indirgemeyi reddetmiştir. Ve ‘bu tanımın içinde herkese yer var’ demiştir.”

Emre Soncan, İstanbul


Emine Erdoğan’ın lüks merakı

Ocak 13, 2008

Mustafa Mutlu – Vatan Gazetesi

Harvey Nichols, 2006 yılında İngiltere’den sonra Türkiye’de de Kanyon’da bir mağaza açtı.

En pahalı ürün 14 bin dolara satılan Bottega Veneta marka çanta.

Günlük cirosu yaklaşık 120 bin dolar.

Böyle bir mağazayı sırf ‘rahat alışveriş edebilmek’ için kim kapatır?

Dubai Şeyhi… Evet!

Suudi Kralı… Evet!

Peki; Türkiye’den kim kapatabilir?

Belki kapatabilecek başka birileri de vardır ama dün öğrendik ki bugüne kadar bunu yapan tek kişi, Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan olmuş…

Emine Hanım her ayın belli günlerinde…

Dikkat edin, ‘bir kez’ değil…

Her ayın belli günlerinde birkaç yakın arkadaşıyla akşam saatlerinde Kanyon’a gelir ve garajdan özel bir asansörle bu mağazaya çıkarmış…

O sırada da mağazaya başka hiçbir müşteri alınmazmış!

Başbakan’ın maaşı aşağı yukarı 12 bin YTL, bu mağazadaki bir çantanın fiyatı bile çok daha pahalı…

Demek ki Başbakan, ‘Maaşımla geçinmekte sıkıntı çekiyorum’ derken, Emine Hanım’ın bu’lüks merakı’nı anlatmaya çalışıyormuş aslında!

Allah’tan çocuklarının düğününde ‘yakınları’ çok takı taktılar da, oğullarını-kızlarını ‘bursla’ okutmak zorunda kalan bu ailenin ‘hanımefendisi’ artık mağaza kapatabilir hale geldi!

Siz de kıskanmayın ne olur!

Çalışın, sizin de olur!


İtalya’dan Üst düzey Ziyaret

Ocak 13, 2008

ala-kurd-ya-iro-te-qebulkirin.png

Barzani, PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmek zorunda olmadıklarını söyledi.

13 Ocak 2008 15:36


Kuzey Irak’a ziyarette bulunan İtalya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Geovani Virniti ile 12.30 sıralarında görüşen Barzani, görüşmenin ardından, “Türkiye bir grubu terörist ilan etti diye bizim de onları terörist ilan etmek gibi bir mecburiyetimiz yoktur. Eğer Türkiye barışçıl çözüm arayışında bulunursa biz de yardım elini uzatmaya hazırız” dedi.İtalya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Geovani Vitrini de, “Biz Kürt bölgesi ile daha samimi ilişkiler içinde olma uğraşındayız ve ilişkilerimizin ilerlemesi için çaba gösteriyoruz” şeklinde konuştu.

İHA


Kızılderililer Türk mü?

Ocak 13, 2008

Kızılderililerin Türk olduğu yönündeki iddia, ilk kez her iki tarafın da katılacağı bir zirvede ele alınacak.

Gelde buna yakma!

Memleketin gündemi bu işte::::

13 Ocak 2008 10:29


İstanbul Üniversitesi Mezunlar Derneği Başkanı Ali Çınar’ın girişimleri ile 26 Ocak’ta Türkevi’nde yapılacak zirveye, George Washington Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Türker Özdoğan, Amerikan İçişleri Bakanlığı Kızılderililer Doğu Yakası Daire Başkanı Frank Keel, Michigan Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Timur Kocaoğlu, Birleşmiş Güney ve Doğu Kabileleri Başkanı Brian Paterson, Araştırma Profesörü Marjorie Mandelstam Balzer ve Amerikan Kızılderilileri Araştırma Bölümü Arizona Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Carol Lujan katılacak.Zirvede ‘En Genç Şarkıcı ve En İyi Genç Sanatçı Albümü, 50. Grammy Ödülleri Giriş Kategorisi 2007, Yılın En İyi Flüt Sanatçısı, Kızılderililer Müzik Ödülleri 2007 sahibi Ozan Evren’in yanı sıra Orta Asya’dan Melodiler albümünün sahibi İlhan Sami Özülü de müziklerinden örnekler sunacak.

Ali Çınar konu ile ilgili açıklamasında, “Yıllardır Türk ve Kızılderililerin benzerliklerini ve bağlarını konuşuruz. Şimdi her iki taraftan da araştırmacıların katılımıyla bu bağların ne olduğunu öğrenip, herkese duyurma imkanı bulacağız” dedi.

Öte yandan Kızılderililerin Türk olduğunu öne sürenler, gelenek benzerliklerin yanı sıra dillerdeki ortak kelimeleri de delil olarak ortaya koyuyor. İşte o kelimeler:

Yatkı: Ev, yatılan yer, Dodohişça: Dudak, Lı-ık: Vatan, ili, Tamazkal: Hamam, temiz kal, T-sün: Uzun, Hogan: Kerpiç ev, Hopan, Missigi: Mısır, Tepek: Tepe, Hu: Selam, Tete: Dede, Türe: Türe, Töre, Atış-ka: Ateş, Yanunda: Yanında, Aş-köz: Yemek, Tapa: Tuba, Yu: Su, yu-mak, yıkamak, İldiş: Dişleme, Kün: Gün, Tepek: Tepe, Kuşa: Kuş, Köç: Göç..

Haber3.com  alıntı


Çaldıran Zaferi yalan mı?

Ocak 13, 2008

Alevi kökenli AKP’li vekil, Osmanlı’nın Çaldıran Savaşı’ndaki galibiyetini “tarihi yalan” olarak niteledi.

13 Ocak 2008 10:48


Alevi iftarında konuşan AKP milletvekili Reha Çamuroğlu, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran zaferinin bir tarih yalanı olduğunu söyledi. Çamuroğlu, “Pek çok tarih kitabımız yalan söyler. Çaldıran aslında bizim bizi kırdığımız, muzafferinin de, mağlubunun da biz olduğumuz bir savaştır” dedi.Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı, İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu, tartışma yaratacak bir açıklamaya imza atarak, tarih kitaplarında kahramanlık öyküleri anlatılan Çaldıran zaferini “Tarih yalanı” diye niteledi.

’Alevi iftarı’nın mimarı Çamuroğlu, Erdoğan’ın bakan ve milletvekilleriyle birlikte katıldığı önceki akşamki iftarda yaptığı konuşmada şöyle dedi:

“Pek çok tarih kitabımız yalan söyler. Çaldıran (savaşı) aslında bizim bizi kırdığımız bir savaş, muzafferinin de, mağlubunun da biz olduğumuz bir savaştır. Demem odur ki, koskoca tarihimizi basit bir, ’biz ve onlar’ oyununa dönüştürmek mümkün değildir, dönüştüremezsiniz. Tarihimizin pek hatırlamadığımız, gizliden gizliye utandığımız sayfalarına da ’biz’ dememiz gerekmez mi.”

Çamuroğlu, konuşmasında şu mesajları da verdi:

SORUNLAR HEPİMİZİN

Açık toplumlarda Kürtlerin sorunu varsa hepimizin sorunudur. Alevilerin, Sünnilerin, vesairelerin sorunu varsa hepimizin sorunlarıdır. Açık toplumlarda herkesin birbirleri üzerine söz söyleme, anlama yahut anladığını iddia etme hakkı vardır. Açık toplumlar aşiret, kabile, zümre veya toplulukların sen bana karışma diyebileceği toplumlar değildir. Demokrasi, kimsenin kalkıp da kardeşim demokrasi var ne karışıyorsun diyemeyeceği rejimdir.

MAHALLE AĞABEYLERİ

Sürahiyi onarmanın da bir bedeli vardır. Hep birlikte değişmeyi gerektirdiğinden mahallenin ağabeylerinin rahatı kaçacaktır. Heyhat, çok boşuna gayret. Türkiye bunları çoktan aşmıştır. Bütün mahallelerin ağabeyleri çoktan hatıra fotoğrafları çektirmelidirler. Millet kendi efendisinin kendisi olduğu şuuruna çoktan varmıştır. Sizleri buraya getiren de, tarih yaptıran da işte bu şuurdan başkası değildir.

KİTAPTA EN ÖNEMLİ ZAFER

Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı, tarih kitaplarında en önemli kahramanlık öykülerinden biri olarak anlatılır. Anadolu’yu etkileme çabaları büyük rahatsızlık veren Şii, Safevi Devleti’nin ortadan kaldırılması için Selim 1514 baharında İran seferine çıktı. Osmanlı ordusu, Şah İsmail kuvvetleriyle, Çaldıran’da karşılaştı. 23 Ağustos 1514’te büyük bir zafer kazanıldı. Şah, kaçtı. Selim Tebriz’e girdi.

Hürriyet

Haber3.com dan alıntı